Credit:imdb
Herkese merhaba,
Bugün Netflix'te yayınlanan Street Food belgesel serisinden bahsedeceğim.
Farklı ülkelerin sokak yemeği kültürlerini ve bu işi yapanların öykülerini anlatıyor.
Şu an sadece asya ülkeleri var. Bir bölümü yaklaşık 30 dakika sürüyor; ne ara başlayıp bittiğini bile anlamıyorsunuz.
Az önce kaşla göz arasında Güney Kore ve Japonya belgesellerini izleyince size de önereyim dedim.
Belgeselde hem o ülkenin kültürüyle ilgili kısa bilgiler verilmiş hem de sürekli değişen yemek kültürleri anlatılmış.
Ben bu belgesel serisini çok sevdim. Şimdi izlediğim iki ülkeyi kısaca yorumlamak istiyorum.
Spoiler!
Credit:refinery29
Öncelikle zaten hepimiz Güney Kore'nin tarihiyle ilgili az çok bilgi sahibiyiz. Yabancı ülkelerin etkisinde kalmalarıyla her şey gibi yemek kültürleri de fazlaca bundan etkilenmiş.
Belgeseldeki konuşmacıların da söylediğine göre tam bir kültür karmaşası yaşanıyormuş ve artık geleneksel yemekler yemek istiyorsanız bu belgeselde gösterilen pazarlara gitmeniz gerekiyormuş. Buna karşın sokak yemeği kültürü hiç azalmadan devam ediyor ve sürekli yeni lezzetler denenmeye devam ediyor.
Belgelselde hayatı anlatılan kadına bayıldım.
Korelilerin han dedikleri bir şey varmış ki bu sıkıntılarını içine atmak dışa vurmamak gibi anlamlara geliyormuş. Pazarda çalıştığı tüm o yıllar boyunca bunu yaşadığını söylüyor. Gerçekten aşırı mücadele gerektiren bir ortam olduğunu ancak tahmin edebiliriz. İlk başladığında başına gelenler o kıskançlık ortamına rağmen azmi ve pes etmeden devam etmesi çok takdir edilesi gerçekten.
Pazarda çalışarak bütün borçlarını ödeyip üstüne çocuklarını okutması çok sevindirici. Üstelik şu an otelde restaurantta aşçı olan oğlunu ziyaret etme detayı da güzeldi.
Bu öykünün dışında sıkça gördüğümüz kalguksu,kimçili mantı , soya soslu yengeç gibi lezzetlerin nasıl hazırlanıp satıldığını görmüş olduk. Bir de yeni nesil var tabi. Baffle isimli yiyeceğin geleneksel olmasını isteyen kadın gibi.
Kısacası ülkenin çoğu yerinde bu kültür karmaşası yaşanırken geleneksel pazarlar hala kore yemeklerini en iyi haliyle yiyebileceğiniz yerler gibi görünüyor.
Credit:buro247
Açıkçası Japonya bölümü beni daha çok etkiledi.
Osaka'nın yemek kültürü anlatılan bölümde kendi izakayasını açmak için çok uğraşan Toyo amcanın hikayesini çok sevdim. Amca deyince de bir garip oldu ama :)
Başta söylediği gibi "akıntıya kapılmamak için güçlü olmak zorundasın. Kendini akıntıya bırakırsan iyi sonuçlar elde edemezsin." gerçekten bunu yapıyor ve hikayesi çok ilham verici.
Kendi yerini açmak için yıllarca çalışıp emek verip daha sonra kendine has kişiliği ve lezzetleriyle bunu yıllardır yapıyor. Hele bir de ateşte ellerini sürekli soğuk suya daldırarak balık pişirmesi var ki... Böyle yaptığında metal aletler yüzünden balık dağılmamış oluyormuş... Harika değil mi?
Ikigai kitabında Japonların her gün bir amaçla uyandıkların, kendi ikigaileri olduğunu okumuştum. Sanırım gerçekten öyle. Toyo her gün iş aşkıyla uyanıyor ve şu an en büyük hayali işini yaparken ölmek.
" Bir boğanın kuyruğu olmaktansa bir tavuğun başı ol" lafıyla uğraşıp kendi yerinin patronu olmuş.
Küçüklüğünde çektiği sıkıntıları anlattığı kısım beni çok etkiledi. Sonra şu anki halini görünce gözlerim doldu diyebilirim. Çok neşeli, azimli biri gerçekten.
Japon yemeklerinden çok bence bu seride Toyo dikkatinizi çeker diye düşünüyorum.
Sonuç olarak farklı kültürleri tanımak, ilham verici öyküler dinlemek için Street Food belgeseli harika :)
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...
0 Yorumlar
Lütfen konuyla alakalı fikirlerinizi belirtin...